Bu Blogda Ara

12 Ağustos 2010 Perşembe

ARI BAL VEREN ÇİÇEĞİ BİLİR.

Akasya


Akasya (Acacia), Baklagiller familyasından genellikle hep yeşil yapraklı ve dikenli ağaç ya da ağaççık cinslerine evrilen addır. Başta Avustralya olmak üzere (300 tür) sıcak ılıman ve yarı tropikal bölgelerde kendiliğinden yetişen 600 türü içerir. Özellikleri

Akasya (Acacia), Baklagiller familyasından genellikle hep yeşil yapraklı ve dikenli ağaç ya da ağaççık cinslerine evrilen addır. Başta Avustralya olmak üzere (300 tür) sıcak ılıman ve yarı tropikal bölgelerde kendiliğinden yetişen 600 türü içerir.
Özellikleri
Çok değişik biçimleri bulunan akasyanın çiçekleri genellikle sarı, bazen beyaz ya da kırmızı renkte, başak ya da toparlak baş biçimindedir; erkek organlar çok sayıda ve çıkıntılıdır. Meyve baklamsıdır. Yapraklar, kimisinde tüysü bileşik, kimisinde, özellikle Avustralya'da yetişen türlerin çoğunda yeşil lam halinde yaprak sapı biçimindedir; bu da onlarda terlemeyi önemli ölçüde azaltır. Acacia heterophylla türündeyse bu özelliklerin tümünün bir arada görülür. Birçok akasya türü (en başta A.decurrens, A.dealbat, A.baileyana, A.longifolia) bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir. "Kadıhindi" denen bir madde, Çin'de ve Birmanya'da A.catechunun odununun suda kaynatılmasıyla hazırlanır. Kadıhindi deri sepelemesinde, kumaş boyamada ve tıpta kullanılır. Akasyanın bazı türleri ise, özellikle A.arabica ve A.senegal, hücre erimesiyle oluşan ve halk arasında "arap zamkı" adıyla anılan bir zamk verir. Tanen bakımından zengin olan akasya kabukları dericilikte kullanılır. Akasyanın Afrika'nın Sahel ve Sudan - Sahel bölgelerinde yetişen bazı türlerinin (A.albida ve A.seyal) yaprakları ve badıçları geviş getiren hayvanlarca yenir. İki akasya türünde (A.sphaerocephala ve A.fistula) karınca toplulukları barınır.

PORTAKAL

Portakal, Citrus cinsi bir ağaç olan Citrus sinensis`i ve onun meyvesini tanımlar. Narenciye ailesinin bir üyesidir.


Portakal, Citrus cinsi bir ağaç olan Citrus sinensis`i ve onun meyvesini tanımlar. Narenciye ailesinin bir üyesidir. İpek yolunun anadoludan geçtiği dönemlerde narenciye hindistandan civarından gelen ticari bir üründü. Ümit burnun keşfedilmesiyle ticaret yolları değişmiş, asya kıtasının avrupalı devletler tarafından sömürgeleştirilmesiyle portakal üretiminin tamamı Portakiz civarına yayılmıştır. Dilimize "portekizden gelen" anlamında "Portakal" olarak girmiştir.

Citrus sinensis`in meyvesine, "acı/ekşi portakal" olarak da anılan Citrus aurantium`un meyvesinden ayırabilmek için, "tatlı portakal" da denir.


Portakal meyveleriPortakal, besin değeri yönünden zengin ve sevilen bir meyvedir.İspanya ve tüm Akdeniz ülkelerinde yetişmekle birlikte portakalın anavatanı Çin'dir. Dünyada elmadan sonra en çok tüketilen meyve[1] olan portakal önemli bir askorbit asit kaynağıdır. Vitamin özellikle C vitamini yönünden oldukça zengin olan portakal, soğuk algınlıklarında, nezle ve griplerde birebirdir. Genelde kabukları soyularak yenilen portakalın suyu da kendisi kadar yaygın tüketilir. Akdeniz ve Ege bölgelerinde yetiştirilmesine rağman günümüzde tüketilen portakal nektarı ve portakal suları üretimi için İspanya ve Portakizden meyve ithal edilmektedir. Bu durumun sebebi ise İspanyanın gelişen tarım ve ziraat teknolojileri sayesinde sıvı miktarı en yüksek portakalı üretiyor olmasıdır. Doğal haliyle içildiği gibi alkollü ve alkolsüz kokteyllerde de kullanılan meyve sularından biridir. Çok sayıda keseciklerle dolu olan kabuğundan parfüm, öksürük şurupları için aroma, şeker sanayilerinde yararlanılır, serinletici içitlerin yapımında uçucu yağları çıkarılır.
Çiçek Çeşitleri » Orman Gülü


Orman Gülü


Daimi yeşil yapraklı veya yapraklarını döken, ikbahar ve yaz başlarında açan mor, sarı, kırmızı, pembe çok güzel renklere sahip, katmerli, yarı katmerli veya düz çiçekleri olan çeşitli tür ve hibritleri peyzaj uygulamalarında çok geniş şekilde kullanılmaktadır.
Serin, rutubetli yerler ister. Büyük yapraklılar kuytu ve gölge yerleri tercih ederken küçük yapraklılar daha güneşli yerleri severler. Ancak gölgede iyi büyür fakat iyi bir çiçeklenme yapmaz. Güney ve batı bakılar onlar için fazla güneş ve sıcaktır. Doğu bakılar sabah güneşinden faydalanmayı sağladığı için tercih edilir. Kuzey bakılarda pek gölgelenmeye gerek kalmaz. Güneşli bakılarda ve sıcak yerlerde mecburen biraz gölge kısımlar aranmalıdır. Bu konuda boylu ağaçların altı da önerilebilir. Orman gülleri doğrudan güneş altında veya sıcak yerlerde yetiştirildiklerinde çiçekleri süratle solar. Geç çiçeklenenleri bilhassa güneş yanmalarına karşı korunmak için öğleden sonra kısmen gölge alan yerler aranmalıdır. Sığ köklere sahip olmaları onların kuraklığa karşı hassas olmalarının önemli bir nedenidir. Yapraklarını döken türler dökmeyenlere kıyasla soğuğa daha dayanıklıdırlar.Genellikle asit (4.5-5.5 pH) ve rutubetli topraklar ister. Durgun suya karşı kısa süre için de olsa hassastır, iyi drene olabilen yerlere dikilmelidir. Drenaj bir sorunsa su tutmayan yüksek kısımlar tercih edilmelidir.
Budamaya gereksinimleri yoktur. Ancak geç ilkbahar veya yazın yeni sürgün uçlarından kırpılırlarsa çiçek üretimi artıp bitkinin dolgunlaşması ve kompaktlaşması sağlanabilir. Çiçekler solduktan sonra uzaklaştırılıra, gelecek yıl için çiçeklenme oranı daha yüksek olur. Tohum, çelik, kalem aşıları ve daldırma ile üretilirler.



Üçgül


Üçgüller, büyük bölümü bir yıllık, bazısı da çok yıllık olan kısa boylu, otsu bitkilerdir. Çanak ve taç yaprakları beş parçadan oluşan beyaz, pembe ya da kırmızı çiçekleri dalların ucunda başçıklar hâlinde açar.

Fiğ ve yonca gibi baklagiller famil­yasında yer alan üçgüller de değerli yem bitkileridir. Özellikle Kuzey Yarıküre'nin ılı­man ve astropik bölgelerine dağılmış olan bu bitkilerin Trifolium cinsinde sınıflandırılan 300'ü aşkın türü vardır. Tarlalarda, otlak ve çayırlarda yabanıl olarak yetişen bu türlerin doğal yayılış alanlarından biri de Türkiye'dir.
Üçgüller, büyük bölümü biryıllık, bazısı ise çokyıllık olan kısa boylu, otsu bitkilerdir. Çanak ve taçyaprakları beş parçadan oluşan beyaz, pembe ya da kırmızı çiçekleri dalların ucunda başçıklar halinde açar. Meyveleri öbür baklagillerinki gibi badıç biçimindedir; bu küçük ve kuru meyvelerin içinde bir ya da daha çok tohum bulunur. Bazısı tüylü, bazısı tüysüz olan bu türlerin en göze batan özelliği hiç kuşkusuz, her biri üç yaprakçıktan oluş­muş bileşik yapraklarıdır. Nitekim, üçgüllerin dilimizdeki öbür adı olan "tirfil" ya da "tirfil", Latince "üç yapraklı" anlamındaki cins adın­dan (Trifolium) gelir. Ender olarak üçten çok (genellikle dört) yaprakçık taşıyanlara da rastlanır. Bulan kişiye uğur getirdiğine inanı­lan "dört yapraklı yoncalar" aslında gerçek yonca değil, üçgüllerdir. Çünkü bazı üçgül türlerine halk arasında yanlışlıkla "yonca" denir.
Yer aldığı familyanın öbür üyeleri gibi üçgüller de toprağı azotça zenginleştirerek verimini artırır. Bunu, köklerindeki azot bağ­layıcı bakterilerin yardımıyla başarır; çünkü bu bakteriler havadaki azotu tutarak bitkile­rin yararlanabileceği nitratlara dönüştürür. Bu yüzden üçgüller hem toprağı zenginleşti­rir, hem de sığır ve koyun gibi otlak hayvanla­rı için besleyici yem oluşturur.

En Çok Yararlanılan Üçgül Türleri
Üçgüllerin çok sayıda türü bulunmasına kar­şın, bunların ancak küçük bir bölümü ekono­mik açıdan değerlidir. Gereksinim ve amaca bağlı olarak farklı türlerden yararlanılır. Ör­neğin, melez üçgül (Trifolium hybridum), çayır üçgülü (Trifolium pratense) ve ak üçgül (Trifolium repens) adıyla bilinen üç tür yem bitkisi olarak yetiştirilir. Hem taze, hem de kuru yem olarak yararlanılabilen bu bitkiler genellikle buğdaygiller ya da baklagillerden bazı yem bitkileriyle karışık olarak ekilir. Dünyanın pek çok yerinde yaygın olarak tarımı yapılan çayır üçgülü yalnızca biryıllık ürün istendiğinde yetiştirilir. İkiyıllık bir bitki olduğundan ilk yıl yaprak, ertesi yıl çiçek verdikten sonra ölür. İki yıldan daha çok yaşayanlarına da rastlanır. Tüylü gövdeleri üzerinde gene tüylerle kaplı yapraklar ve morumsu kırmızı çiçekler taşır. Badıçlarının içinde mor ya da sarı, tek bir tohum bulunur.
Eğer bir çiftçi hayvanları için üç yıl ya da daha uzun süreyle yemlik yetiştirmek istiyor­sa ak üçgülü yeğleyecektir. Uzun ömürlü bir bitki olduğundan yıllarca ürün verebilen bu üçgül türü ötekilerden sürünücü gövdeleri, küçük beyaz ya da pembemsi beyaz çiçekleri ve çok sayıda küçük, sarı tohum içeren meyveleriyle ayırt edilir. Gövde ve yaprakları tüysüzdür.
Melez üçgül ise gövde ve yaprakları tüylü, pembe çiçekli bir türdür. Genellikle toprağın verimini artırmak için ekilir.
Dünyanın hemen her yerinde tarım uzman­ları, hayvancılık açısından çok önemli olan bu bitkilerin üstün nitelikli çeşitlerini geliştirebil­mek için yoğun çalışmalar yürütmektedir. Bu çabalar sonucu elde edilen ve daha bol ürün veren besleyici çeşitlerle otlak hayvanlarının et, süt ve yün veriminin artırılması amaçlanır. Kırları kaplayan üçgüller ayrıca, halanları için iyi bir balözü kaynağı olan hoş kokulu çiçekleriyle arıcılıkta da değerlidir.
Türkiye üçgül türleri açısından oldukça zengin bir ülkedir ve yem bitkisi olarak ekimi yapılmaktadır.


Ayçiçeği (gündöndü, günebakan)


özellikleri

* Yağı, tohumları ve çiçeği kullanılır.

* Çiçekleri sarıdır, uzunluğu 1-1,5 metre boyundadır.


faydaları

* Soğuk preslenmiş ayçiçeği yağı damar kireçlenmesine damar sertliğine iyi gelir.

* Tohumlarından elde edilen merhemi kurdeşen hastalığı na iyi gelir yaraları tedavi eder.

* Taze ayçiçeğinden eldeedilen ayçiçeği ruhu vereme iyi gelir. Koleströl oranını düşürür.

* Beden ve zihin yorgunluğunu giderir.

* Kalp ve sinir hastalıklarına iyi gelir.

Adaçayı


Diğer İsimleri: Tıbbî adaçayı, Dişotu..

Latince Adı: Salvia Officinalis.

Bitki: Haziran-Temmuz aylarında genellikle mavi mordan yeşilimsi beyaza kadar değişen renklerde çiçekler açan, ortalama 50 cm boyunda güzel kokulu bir bitkidir. Bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir.

Yetiştiği Yerler:
Orta Avrupa ve Balkanlarda, Akdeniz bölgesinde yabani olarak bulunur. Yurdumuzda ise Bahçelerde yetiştirilir. Akdeniz kıyılarında nadiren yabani türlere rastlanabilir. Adaçayı adı geniş bir bitki ailesini içermekte ve sadece Anadolu'da 80 kadar değişik adaçayı türü bilinmektedir.

Tarihçe: Adaçayı yapraklarının en eski çağlarından beri tedavi alanında kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Zaten bitkinin bilimsel adı Salvia, latince salvere yani korumak, muhafaza etmek kelimesinden gelmektedir. Orta Çağda adaçayı her derde deva olarak kabul ediliyordu. Hatta olay eksajere edilerek "Bahçesinde adaçayı yetişen bir kimse niçin ölüyor?" anlamında latince bir özdeyiş bile kulaktan kulağa yayıl- mıştır. Yine 10. ve 17. y.y.larda devamlı kullanımın ölümsüzlüğü sağlayabileceği şeklinde çok mübalağalı iddialar bile ortaya atılmıştır. Ter kesici etkisi için eskiden verem hastalarına bu amaçla verilmekteydi.

Kullanılışı: Adaçayı yaprakları mayıs-haziran ayları içinde bitki henüz çiçek açmadan toplanır ve temiz, gölgelik bir yere serilerek kurutulur. Kuru yapraklar adından da tahmin edilebileceği gibi suyla kaynatılarak içilir. Bazı yörelerde içecek olarak da tüketilir. 80 gram adaçayı 1 lt su içinde haşlanır.

İçindeki Maddeler: Tanen, asid saponin, glikozidler, acı madde ve uçucu yağ taşımaktadır. Uçucu yağda tuyon, sineol, borneol, pinen maddeleri mevcuttur.

Tıbbî Etkiler: Acı tadı sebebiyle iştah açar, hazmı kolaylaştırır ve barsak gazlarını giderir. Hazımsızlık için 1 It. suya 3 tutam adaçayı 1 tutam nane ve 1 tutam papatya konarak kaynatılır. Pekmez ile tadlandırılarak gün içinde içilir. Tanen maddesinden dolayı hafif kabız ve kuvvet vericidir. Sadece yapraklarından yapılan çay, idrar ve adet kanamalarını söktürür, ayrıca anne karnında hayatını kaybetmiş ceninlerin düşmesini kolaylaştırır. Uçucu yağının içerdiği maddeler ferahlatıcı, rahatlatıcı, teskin edici ve antiseptik yani mikrop öldürücüdür. Bu nedenle ağız ve boğaz iltihaplarında, anjinlerde gargara olarak kullanılmaktadır. (Adaçayı bu alanda büyük önemi haizdir.) Gargara olarak kullanmak için bir çay kaşığı kuru yaprak bir bardak kaynamış suya atılıp yarı yarıya su ve sirke birlikte kullanılabilir. Gargara ılık olarak yapılmalı ve 2 saatte 1 uygulanmalıdır. Yine bu hususiyeti sebebiyle harici olarak derideki yaralarda adaçayı ile pansuman yapılabilir. Yapraklarından su buharı distilasyonu ile elde edilen saf uçucu yağ yüksek dozlarda öldürücü bir zehirdir. Adaçayı sıkılarak elde edilen öz balla karıştırılıp içilirse damar büzücü etkisi sebebiyle kanamaları durdurulabilir. Bu amaç için uygulanan doz genelde 3 çay kaşığıdır. Şeker hastaları için hafif kan şekerini düşürücü etkisi mevcuttur. Yazın adaçayı ilave edilerek hazırlanmış banyolar vücudu rahatlatır ve zindelik verir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder